sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2020 Pazar

Fikret Mualla -Renklerde Kaybolan Hayat-Yılmaz parlar


Fikret Mualla’ya yolculuk


Sanatcının dolayısıyla sanatın misyonluğunu üstlenmek, cesaretle başlamak, tüm güzel sanatların, tüm büyük sanatların özünde şükranlık yatmaktadır. Türk sanatı adına şükranlığı, Türk resim sanatında önemli bir isim Dünya çapında tanınması gereken Fikret Mualla’nın hayatını uzun metraj drama olarak “Renklerde Kaybolan Hayat” isimli filmi vizyona sokan Yapımcı ve Yönetmen Metin Güngör’e kocaman alkış



Çekimleri 2008 yılında yapılan ancak maddi imkânsızlıklar nedeniyle montajı 10 yıl süren “Renklerde Kaybolan Hayat”ın Proje fikrinden, fikirden prömiyere kadar hiçbir kamu ve özel  kuruluşdan, devletden destek almadan geçen uzun zamanın hikayesini öğrendikce takdiri ikiye katlıyorsunuz.

Fikret Mualla’nın hayatı ile ilgili biyoğrafisine bakıldığında sanatında iki büyük dönem vardır. İstanbul dönemi, Fransa dönemi şeklinde eserlerini görmek lazım. Göze çarpan değişiklik sadece konularıdır. İstanbul dönemine bakıldığında; Ayasofya, cami avluları, Boğaz, Haliç, görüntüleri, peyzajlar, portreler ve nü resimler yer alır.


Fransa döneminde ise bohem ve trajik bir hayat, kültür ve sanat şehri Paris’teki ekonomik sıkıntıları, Picasso ile tanışması, deli ve alkolik olarak bilinmesi, yalnızlığına eşlik eden içkisi ve fırçası ile Notre Dame Kilisesi, kahveler, barlar, çalgıcılar, berberler, sokaklar, kuşlar, balıklar, hastalar, melankolikler ve deliler gibi konulu resimleri yer alır.


Yaşadığı ruhsal sorunların bunalımın altında yatan; Özendiği futbolcu dayısının izinde gitmek isterken geçirdiği sakatlıkdan dolayı çocuk yaşdan itibaren topal kalması, kaptığı İspanyol gribinden annesine geçişi ve onun grip ölümünden kendisini sorumlu tutması, pilot kardeşini uçak kazasında kaybetmesi, babasını anne ölümünden sonra anne evinde başka bir kadınla sevişirken yakalaması vs daha pek çok sebepler yatmaktadır.


Onun paronaya belirtileri gösteren ruh yapısının izleri, hiçbir zaman resimlerinde görülmez. Sanatçı yaşamı boyunca hiç kimsenin özentisine kapılmadan ve hiç kimseyi taklit etmeden üretti.

Fransa’da kimsesizler mezarlığına gömülen Fikret Mualla’nın devlet adamları sayesinde mezarı (kemikleri) 1974 yılında Türkiye’ye getirilmiş, ünlü sanatçımıza ancak böyle sahip çıkılmıştır.

Çok yoğun ilgi gören film, vizyona girmeden önce,  MKM’de muhteşem bir Galası yapıldı. Tüm yıldız isimlerin davetli olarak katıldığı, Gala gecesinin takdimciliğini, Beşiktaş Belediyesinde görev yapan İnşaat Mühendisi, İstanbul 2.Bölge Milletvekili Canan Sezenler üstlendi. Metin Güngör Bedri Baykam konuşma yaptılar.





Aynı dönemdeki; Pablo Picasso, Marlene Dietrich, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyuboglu, Nazım Hikmet, Semiha Berksoy, Arif Dino, Fikret Adil, Elif Naci, Hale Asaf, Neyzen Tevfik, Avni Arbas ve Hıfzı Topuz gibi ünlü sanatçıların Fikret Mualla’nın yaşantısına nasıl yansıdığını söyleyen, Metin Güngör “Türkiye’nin dünya çapında üne sahip sanatçılarından biri olan ressam büyük usta Fikret Mualla’nın hayatının ele alınarak, sanatçımızın yaşam hikâyesini, ülkesinden uzakta çektiği zorlukları, vatanına duyduğu sevgi ve özlemi Türk halkına ve dünyaya hak ettiği şeklide yansıtılmasını amaçlayan bir sinema filmi çektim.

Desdek almadım. Ali Poyrazoğlu, Bedri Baykam, Okan Bayülgen, Şebnem Schaefer, Selen Gorguzel Alkan, Bora Gencer, Mehmet Tokat, Oznur kula, Bulent Seyran gibi daha bircok çeşitli aktör ve sanatçıların, kostümleri sağlayan by retro, sanat yönetmenimiz Hakan Vardar’ın destekleriyle yaptım.” açıklamalarda bulundu.

Ölçülmeyen karışık hayat yaşayan Fikret Mualla’ın filmini telaşsız, bir sanatçının resmi olarak izliyorsunuz ve ayrıntıları fark etmek ve nüansları hissetmek için daha derin bakmak istiyorsunuz.


Metin Güngör gibi yapımcıların buna benzer unutulan değerlerin filmini yaparak gün ışığına çıkartması uluslararasında ülkemizin insanlarının yabancı meslekdaşların yanında isimlerin yerini almasını sağlaması dileğiyle.


Fikret Mualla “Renklerde Kaybolan Hayat” mutlaka izlenmesi gereken çok güzel film. Ayrıca bireysel sorumlulukla destek verilmesi gereken film.


yilmazparlar@yahoo.com


18 Aralık 2018 Salı

Binbir Gece Masalları-Yılmaz Parlar


Güldürürken Düşündüren Tiyatro

Çiğdem Tunç Tiyatrosu'nun “Binbir Gece Masalları” büyük keyif içinde izlenen oyundaki klasik masallar günümüz günceline örtüşen bölümleri seyirciyi hem güldürdü hem düşündürdü.




17 Aralık 2018 Pazartesi günü, Çiğdem Tunç Tiyatrosu'nun yeni oyunu “Binbir Gece Masalları”nın galası Sahne Maslak'ta muhteşem bir atmosfer içinde gerçekleşti.




Gala öncesi kokteylde Şehrazat karakterini oynayan Çiğdem Tunç’un Tahtırevanda olduğu oyun kıyafetleriyle kortej halinde, tiyatro sever dostlarıyla buluşan tiyatro ekibi galaya renk katdı. 


Kısa söyleşide Çiğdem Tunç, "Çok severek oynuyoruz. Yetişkinlere masallar anlatıyoruz. Binlerce yıl geriden gelen hikayeleri sahneye taşıyoruz. Çok mutluyum” Dedi.


Müzikal türündeki fantastik oyunda müzik, dans, koreografi, dekor canlandırma gerçekden mükemmel bir uyum içindeydi.




Son derece mükemmel şehrazat rolünü oynayan Çiğdem Tunç başarısına birde zarif hareketleri ekleyince tiyatronun tüm özelliklerini üstünde toplayan profesyonel bir performans sergilemiş oldu.


Eray Yasin Işık tarafından yazılan, Çiğdem Tunç'un hem yönettiği hem de Şehrazat karakterine hayat verdiği oyunun diğer rol arkadaşları; Ergün Demir, Sema Aras, Abidin Yerebakan, Deniz Salman, Alper Çorumluoğlu, Soykan Kişioğlu, Ezgi Küçük, Savaş Özkartal, Derya Yıldız, Gökmen Göçbeyli, Gülben Başer, Tunahan Çilingir ve Balca Aydoğdu.




Tiyatroda birde vefa örneği vardı. Çiğdem Tunç, yıllarca aynı sahneyi paylaşan, her oyunun galasında kendisini yalnız bırakmayan Mehmet Ali Erbil'e özel yıldızlı koltuk ayırdı. Yoğun bakımda olan Erbil için “İyileşecek, gelip yerine oturacak” inancında olduğunu söyledi.


Ayrıca, Tunç, öğle saatlerinde hastaneye kaldırılan Ayşen Gruda ile ilgili de "Ayşen çok eski dostumdur. Yeri doldurulamayacak bir sanatçıdır. Acil şifalar diliyorum. Bir an önce sevenlerinin arasında olması en büyük temennim" şeklinde mesaj gönderdi.




Tuğba Özay, Engin Çağlar, Abdullah Şahin, Betül Arkın, Kaan Cüreklibatur, Banu Noyan, Parla Şenol, Hazım Körmükçü, Zeynep Tandoğan, Nevra Serezli, Murat Parasayar, Acelya Elmas, Murat Evgin, Ruhsar Öcal, Ece Gürsel, Neslihan Yargıcı başda olmak üzere galada  pek çok ünlü isim vardı.




Çiğdem Tunç’un göz kamaştıran Şehrazat kıyafetlerini duayen ünlü modacı Yıldırım Mayruk hazırlamış.


Akademi saha eğitim yöneticisi Musa Fırat yönetimineki Bereket Döner ve Hacı Şerif'in sponsor olduğu galada irmik helvası, dönerin lezzeti ve içecekler konukları memnun etdi.

Tiyatro kimliği;
Yazan: Eray Yasin Işık
Yöneten: Çiğdem Tunç
Oyuncular: Çiğdem Tunç (Şehrazat/Anka Kuşu)
Ergün Demir (Şehriyar/Kırkharami/Denizci Simbat)
Sema Aras (Sultan)
Abidin Yerebakan (Balıkçı Baba)
Deniz Salman (Vezir)
Alper Çorumluoğlu (Haberci)
Soykan Kişioğlu (Haberci)
Ezgi Küçük (Dünyazat)
Savaş Özkartal (Köle)
Derya Yıldız (Harem Kızı)
Gökmen Göçbeyli (Cellatbaşı)
Gülben Başer (Harem Kızı)
Tunahan Çilingir (Şahzaman)
Balca Aydoğdu (Harem Kızı)
Kostüm Tasarım: Yıldırım Mayruk
Kostüm Sorumlusu: İpek Sağlam
Afiş Fotoğrafı ve Tasarım: Tamer Özbek
Müzik: Nida Şan
Koreografi: Veysel Aymaz
Dekor ve Sahne Tasarımı: Cihan Aşar
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz





yilmazparlar@yahoo.com

1 Ekim 2018 Pazartesi

Yılmaz Güney’in Gizli Belgeleri-Yılmaz Parlar

Yılmaz Güney’in  Gizli Belgeleri

25. Uluslararası Adana Film Festivali kapsamında  Atatürk Parkı içi  75'inci Yıl Sanat Galerisi’nde düzenlenen panelde Yılmaz Güney hakkında yeni belgeler ve söylemler açıklandı.




Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney ve Yılmaz Güney’in kardeşi Yaşar Pütün’ün de izleyici olarak katıldığı, Yılmaz Güney Sineması: Çukurova Gerçeğinin Estetiği' konulu Panelde, Prof. Dr. Şükran Kuyucak Esen, Doç. Dr. Ayşe Toy Par, Dr. Öğretim Üyesi Aydın Çam, Sinema Yazarı Erman Bostan konuşmacı olarak yer aldılar.

Yılmaz Güney’i Umut film öncesi ve sonrası olarak değerlendirdiler.

Yılmaz Güney’, sinemaya merhaba der demez kısa filmler çekmeye başlar. Yönetmen, gerek senaryolarında gerekse filmlerinde daima toplumsal sorunlara değinmeyi gerekli görür.. 



Yılmaz Güney’in üçüncü sineması isimli çalışmasında; üçüncü sinema bağlamında çektiği filmler kendisine karanlık duvarlar arasında yaşamını sürdürmeye iterken izleyiciye özgürlük özgürce düşünme kapılarını açar. 


Az gelişmiş ülkelerin sömürgeciliğe karşı mücadelelerinden ilham alan, ekonomik ve sosyal statü olarak toplumun alt kesimlerinin direniş öykülerini beyaz perdeye aktarır.



Gerçektende, sağlık problemlerinde artış, işsizliğin çoğalması, devletin işsizlik ödemeleri, tazminat davaları, iş gücü kaybı gibi birçok olumsuzluğa sebep olan, huzursuz bireyler mesleki yönden kendilerini yetersiz görüp, psikolojik açıdan zedelenerek tükenmişlik sendromuna sahip işsiz bireylerden oluşan toplum sorunlarını yansıtır sinemasında.

  
Çukurova’daki işçilerin yaşamlarını gerçekçi bir dille yansıtır. Halk tarafından sevilerek  kabul görür. Filmleri taşrada gişe rekorları kırmaya başlar. Kısa zamanda sinema dünyasında fırtına gibi esmeye başlar.

Aslında, toplumsal ve ekonomik sıkıntılara karşı gelmek istesede cesaret bulamayan halkın özlem taşıdığı isyan etme eylemin kahramanıdır, Yılmaz Güney. 

Seyirci kahramanla özdeşleşme ve kişiliğiyle ilişki kurar.  

Türk Sinemasının  dönüm noktası olarak addedilen Umut filmini gizlice yurtdışında gösterime girer çok sayıda ödül alır. Film, devletin itibarını zedelediği gerekçesiyle yeni bir dava açılır, uzun süre hapis yatar.          


Güney, İsviçre’nin Ticino kantonundaki Locarno şehrinde her yıl düzenlenen uluslararası film festivalinde 1979 yılında en iyi film “Altın Leopar” ödülüne layık görülen  hak eden 1978 yılında, senaryosunu hapishanedeyken yazdığı, “Sürü” filmin yönetmeni Zeki Ökten’e 20 maddelik altın kural yönetmenlik notunu verir. 


Yönetmenliğini Şerif Gören’e yaptırdığı, 1981 yılında senaryosunu hapishanedeyken yazdığı, “Yol” filmi  Cannes film festivalinde Altın Palmiye ödülünü kazanır. 

Tüm dünyanın saygı duyduğu sinemacı olan, Güney 8 Ekim 1981’de tutuklu bulunduğu Isparta Cezaevi’nden bayram iznine çıkar. Arkadaşların desteğiyle Fransa’ya kaçar.

1982 yılında Türkiye’deki Cezaevlerini anlattığı son filmi olan “Duvar” adlı filmi çeker. 


Kanser hastalığına yenik düşer. 9 Eylül 1984 yılında hayata veda eden Güney’in mezarı da Fransa’daki Pere Lachaise mezarlığında bulunmaktadır.      


Fatoş Güney, Panelde dile getirilenleri çok beğendi. Doğru anlatım olan konuşmalardan biri olduğunu ve  Güney yayınlarında kitap haline getirilebileceğini söyledi.



Şerif Gören’in Sinema Hafızası konulu söyleşide, Moderatörlük yapan Sabahattin Çetin, Şerif Gören’e hafızasını bir hayli zorladı. Şerif Gören verdiği cevaplarda ve söyleminde yine ağırlık Yılmaz Güney ile olan ilişkilerdi. Birlikde çalıştıklarının anekdotlarını aktardı.
Yılmaz Güneyî Türk sinemasında ayrı bir yere koydu.


Söyleşi sonrası Adana Film Festival Direktörü İsmail Dikilitaş plaketlerini takdim etdi.


yilmazparlar@yahoo.com